RAMAZAN SOHBETLERİ- 27

BAZI SORULAR VE CEVAPLAR

1- Hocam Hakkınızı helal edin. Bu hafta sonu Umreye gideceğim, oğlumun Tıp Fakültesini okuyup doktor olmasını istiyorum. Kâbe’de yapılan dualar kabul oluyormuş. Onun için bu umreye gidip Kâbe’de gidip oğlumun Tıp Fakültesini kazanması için dua edeceğim. Bu konuda siz ne dersiniz?

2- Hocam ben bir kızı seviyorum ama o kız başkasını seviyormuş. Oysa ben onunla evlenmek istiyorum. Arafat’ta yapılan dualar kabul olurmuş. Onun için bu hafta umreye gidip Arafat’ta dua edeceğim ki işimi garantiye alabileyim. Bu konuda siz ne dersiniz?

3- Hocam iki ay sonra bir ev bir de araba alacağım. Şu an param yok ama 40 gün her gece 40 tane Vakıa suresi okununca zengin olursun dediler. 40 gün sonra zengin olacağım için iki ay sonra ödemeye ev ve araba almak istiyorum. Parası önemli değil, kaliteli bir araba olsun istiyorum. Hocam ev ve arabanın yanında bir de iş yeri satın alsam diyorum siz ne dersiniz?

4- Hocam hamile kalmak için 4444 defa Salati Tefriciye okuman gerekir dediler. Ben okumaya başladım. Eşim kız çocuk istiyor. Onun için ayrı bir dua varsa Salati Tefriciye ile beraber o duayı da okuyayım da madem hamile kalacağım, bari kız çocuğum olsun.

5- Hocam, kızım ile damadımın araları iyi değil. Onun için 41 Yasin oku, en geç 20 gün içinde araları düzelir dediler. Siz ne dersiniz?

6- Hocam 7777 tane Ayet-el Kürsî okunursa tüm dilekler gerçekleşirmiş. Kanser hastasıyım ve kurtulmak istiyorum. Bir abdestle mi okumam gerekiyor yoksa birkaç günde okusam olur mu?

7- Hocam namaz kılarken secdede 3-5 veya 7 defa sübhane Rabbiyel Ala denilirmiş. Ben yatsı namazı kılarken 8 defa Sübhane Rabbiyel ala demişim. Bir fazla söylemişim birisi geri nasıl alınır.

Bu sorulara daha pek çok çılgın sorular ilave edebiliriz. Öncelikle dua mü’minin silahıdır. Allah’tan istemektir, dilemektir.

Mü’min Suresi 60. Ayetinde Allah : “Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler, aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir!” buyurmaktadır.

Dua etmek, kul olduğunu bilmektir. Yaratıcı olan Allah’a muhtaç olduğunu bilmektir. Kibirden arınmaya vesiledir. Allah duayı kabul eder ama ne zaman ve ne şekilde kabul edeceğini yalnızca Allah bilir.

Yukarıdaki sorular örneğinde olduğu gibi falan yerde dua yaparsan garanti kabul edilir diye bir kayıt yoktur. Sayı ile de dua edilmez. Şu kadar kez şu dua diyenlerin hepsi uydurmadır. Zira Kur’anda da hadislerde de böyle bir sayı konusu asla yoktur.

Allah kimsenin emir eri falan değildir. Emreder gibi bağıra bağıra dua edilmez. Dua ederken edepli olmak şarttır. Bir devlet dairesine dilekçe verildiği zaman bile edep dahilinde verilir. Amirin önüne dilekçe konulup, “al sana dilekçe beni yarın işe al” diyemezsin. Allah’a nasıl emredersin bağıra bağıra acaba diyorum..

Baştaki 6 sorunun da cevabını vermiş olduk. 7. Sorunun cevap olarak da Allah Ahzap Suresi 41. Ayetinde “ Ey İman edenler, Allah’ı çokça zikredin” buyurur. Bir sayı belirtmez. Namaz kılarken yani namaz esnasında sayı sayılmaz, matematik işlemi yapılmaz. Kulun Allah’a en yakın olduğu an secde anıdır. Kaç defa fazla Sübhane Rabbiyel ala dersen o senin menfaatinedir.

Şurada şu duayı şu kadar söylersen şöyle olur, böyle olur diye garanti verenlere ise ancak aklını kullanmayanlar inanır vesselam.

RAMAZAN SOHBETLERİ- 28

DİN ve MEZHEPLERE KISA BİR BAKIŞ

İslâmiyetten önceki dinler incelendiği zaman, hem Hristiyanlıkta ve hem de Yahudilikte; mezhep, tarikat ve cemaatleri görürüz. İslâm Dini diğer tüm dinleri ortadan kaldırarak İNNEDDİNE INDELLAHİL İSLAM düsturu ile ALLAH KATINDA TEK DİN İSLÂMDIR ayetiyle Rabbil Alemin tarafından Peygamberimize gönderilmiştir.

Âl-i İmran Suresinin 19. Ayetinde Rabbimiz Allah katında tek ve gerçek dinin İslâm Dini olduğunu ifade etmesinden sonra, İslâm Dininden başka tüm dinlerin batıl olduğu gerçeği kesinlik kazanmıştır. İslâm Dinine inananlar arasında ise en önemli bağ, din kardeşliğidir. Rabbimiz bu gerçeği ise yine Kur’anın Hucurat Suresinin 10. Ayetinde ortaya koymuştur. “ Ancak Mü’minler kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını islah ediniz ( düzeltiniz).” Ayeti Müslümanlar için muhteşem bir inanç bağıdır.

Peygamberimiz S.A.V efendimizin sağlığında ve Hz. Ebubekir döneminde bu kardeşlik zirveye ulaşmışken diğer üç halifenin de şehit edilmesi kardeşliği zedeleyen unsurları ortaya koymaya başlamıştır. Kardeşliği makam ve mevki sevdasıyla insanlar zedelemiş ve kin olmayan dinimize inananların içine, kini sokmayı başarmışlardır.

Hz Ali ve özellikle de Hz Hüseyin’in şehit edilmesiyle beraber inananların arasındaki kin zirve yapmış ve ilk mezhep olan Aleviliğin temelleri atılmıştır. Yani buna ilk ayrışma da diyebiliriz. Oysa tarihsel süreç içinde Müslümanların tamamının Hz. Hüseyin’i şehit edenleri sevdiği ve o zalimlerin isimlerinin çocuklarına isim olarak verildiği de görülmemiştir. Ama Alevilere alevi olmayanlar, alevi olmayanlara ise Aleviler hep düşman mihrak olarak gösterilmiştir. Her dönemde de bu düşman mihrak olma durumu Haçlı dünyası tarafından kaşınmıştır ki Müslümanlar arasında kavgalar olsun, huzur olmasın.

Peygamberimiz S.A.V Efendimizin vefatından 100 sene sonra ise mezhepler ortaya çıkmaya başladı. Mezhep imamları ben mezhep kuruyorum diyerek kurumsal bir mezhep falan kurmadılar. Onların ortaya koydukları görüşler o alimleri sevenler tarafından sistematik hale dönüştürüldü.

Çocukluğumda cami hocasına gittim. Cami hocasının bize öğrettiklerini düşündükçe gülüyorum. Din diye bize, dinle alakası olmayan pek çok şey öğretildi. Kabirde Münker ve Nekir diye iki melek soru soracakmış. Rabbin kim, dinin de, Peygamberin kim, Mezhebin ne gibi sorular sorulacakmış...

Vay efendim bu soruları bilemezsek kabir daraltılacakmış. Zebaniler gelip ateş tokmağı vuracaklarmış. Mezhep Kur’anda yok, hadiste yok. Mezhep neden sorulsun ki diyemiyorduk tabi çocuk aklımızla. Münker Nekirin çok bilgili olduğunu ve pek çok dil bildiğini ve Türkçe olarak verdiğimiz cevapları Arapçaya çevirebildiklerini düşünüyorduk ama Münker Nekir isminin İnkar edici korkunç yaratık anlamına geldiğini ve Kur’anda Münker ve Nekir diye bir melek olmadığını bilmiyorduk ve karşı gelemiyorduk. Yani mezhepleri kabirdeki sorulara bile sokmuşlardı hocalar.. Şafi olanlara dinsizmiş gibi bakardı cahil anne ve babalarımız. Şafi birisinden kız alınması veya şafi birisine kız verilmesi yadırganırdı.

Kendisini ilmen yetiştirmemiş olan pek çok insanın 50- 60 yaşlarına gelmesine rağmen çocukluktaki öğrendiklerini doğru zannetmeleri gerçeğiyle karşı karşıyayız ve işte bu çoook kötü bir durum.

Okumadıkları, bilmedikleri bir kitaba bizim kitabımız Kur’an denilmesi ne garip.. Okumadığın, bilmediği ve yaşamadığın bir Kur’ana inandığını söylemek hangi akla ve mantığa sığar bilemiyorum ama maalesef durum budur vesselam.

Mustafa EROL

Araştırmacı- Eğitimci-Yazar